Bir Rasyonalist ve Solipsist Olarak Descartes

Solipsizm, insanın kendi benliği ve bilinç içeriklerinden başka hiçbir şeyi bilemeyeceğini, kişinin kendi beni ve bilinç içerikleri dışında hiçbir şeyin bağımsız bir varoluşa sahip olmadığını iddia eden epistemolojik ve ontolojik bir tavırdır. Rasyonalizm ise bilginin kaynağının akıl olduğunu; doğru bilginin ancak akıl ve düşünce ile elde edilebileceğini savunan felsefi yaklaşıma verilen isimdir. Kişi kendi bilinç içeriklerine de yine akıl yoluyla ulaşabileceğinden solipsizm, aklı ve mantığı yücelten bir tavır olan rasyonalizm içinde değerlendirilmesi  gereken bir tutumdur. Bilinebilecek olanı sadece kendi bilinç içeriklerimizle sınırladığı için solipsizm, rasyonalizmin uç bir şeklidir.

Bu yazıda size Descartes felsefesi üzerinden iki kavramın, rasyonalizm ve solipsizmin ilişkisini açıklamaya çalışacağım.

Bilindiği üzere Descartes işe bildiği her şeyden kuşku duyarak başlar. Tanrı'dan, gördüklerinden ve hatta kendinden bile kuşku duyar. Amacı kuşkuyu bir yöntem olarak kullanarak, kendisinden kuşku duyulamayacak olana, kendi ifadesiyle apaçık, açık-seçik bilinebilir olana ulaşmaktır.

Gördüklerinden kuşku duyar çünkü duyuları onu yanıltıyor olabilir. Bütün gördükleri ya da gördüğünü sandığı şeyler birer rüya olabilir. Ya da kötü bir cin kendisini aldatıyor olabilir. Hatta belki de Tanrı bile kendisini aldatıyor olabilir.

Descartes bütün bunlardan şüphe ederken akılcıdır, çünkü şüphe etmek aklın bir fonksiyonudur.

Her şeyden kuşku duyma Descartes'ı kuşku duyabilmesi için öncelikle varolması gerektiği sonucuna götürür. Çünkü kuşku duyma bir tür düşünmedir. Başka bir deyişle, istisnasız her şeyden kuşku duyan bir insan, kuşku duymakta olduğundan kuşku duyamaz, çünkü, kuşku duyarken, kuşku diye bir şeyin varolduğunu, dolayısıyla kuşku duyan "ben"inin varolduğunu açık ve seçik olarak bilir. Descartes böylelikle, kendi düşünme faaliyetine dayanarak kendi varlığını temellendirir.

Şu aşamada Descartes bilgi olarak sadece kendi zihin içeriklerinden, varlık olarak da sadece kendi varlığından emindir. Yani, "Düşünüyorum öyleyse varım" aşaması Descartes'in solipsist olduğu aşamadır.

Descartes bu noktadan sonra kendi bilinç içeriklerinden ve benliğinden dış dünyaya geçebilmek için bir aracıya ihtiyaç duyar. Descartes'a göre zihnindeki idelerin kaynağı olarak bir dış dünyadan ve maddeden söz edebilmesi için, bir Tanrı'nın varolması ve üstelik bunun aldatıcı bir Tanrı olmaması gerekmektedir. Metafizik Düşünceler kitabında bu gerekliliği Descartes kendi sözleriyle şöyle ifade eder:

İlk fırsatta bir Tanrı'nın var olup olmadığını incelemem icap ediyor. Zira buna ilişkin bilgi edinmeksizin hiçbir zaman hiçbir şeyden emin olabileceğimi sanmıyorum.

Descartes bu noktadan sonra ünlü ontolojik kanıtları yoluyla ulaştığı Tanrı fikriyle sistemini tamamlayabilmiştir. Yani sonuçta Descartes'ı solipsizmden bir Tanrı düşüncesinin kurtardığı görülmektedir.

Son söz olarak şunu söyleyebiliriz: Descartes örneğinde de görüldüğü gibi rasyonalizm içinde iş görürken solipsizme düşme tehlikesi vardır ve bu iki kavram birbirinden çok uzakta değillerdir.

Kaynaklar

17. Yüzyıl Felsefesi Tarihi/Ahmet Cevizci/Asa Yay.

Felsefe Sözlüğü/Ahmet Cevizci/Asa Yay.

Share