Felsefede Yöntem

Felsefe bir faaliyettir. Kendilerinin kim olduklarıyla ve varolan her şeyin anlamıyla derinden ilgilenen insanların üstlendikleri türden bir faaliyet. O, belirli türden sorular üzerine düşünmenin bir yoludur. Felsefenin en ayırt edici özelliği, onun mantıksal bir argüman kullanmasıdır. Filozof da varoluşa ilişkin çeşitli deneyim ve farkındalıkların bir anlam örüntüsü oluşturma biçimlerini şu ya da bu ölçüde algılayan kişidir. Filozoflar genellikle argümanlarla uğraşırlar; onlar ya argümanlar oluştururlar, ya başkalarının argümanlarını eleştirir ya da bunlardan her ikisini birden yaparlar. Filozoflar aynı zamanda kavramları analiz edip, açıklığa kavuştururlar.

Felsefe "hayatın anlamı" kapsamı içinde değerlendirilebilen sorularla, yani din, doğru ve yanlış, dış dünyanın mahiyeti, zihin, bilim, sanat ve benzeri diğer konularla meşgul olur. Mesela, insanların çoğu hayatlarını, adam öldürmenin yanlış olduğu türünden temel inançlarını sorgulamadan yaşar. Ama o, niçin yanlıştır? Adam öldürmenin yanlış olduğunu söylemek için ne gibi bir haklılandırma vardır? O, her koşul altında yanlış mıdır? Ve her şey bir yana ben yanlışla ne anlatmak istiyorum? İşte bunlar felsefi sorulardır.

İnançlarımızdan birçoğunun, incelendikleri zaman sağlam temellere sahip oldukları, ama bazılarının da sağlam temellerden yoksun oldukları ortaya çıkar. Felsefeyle uğraşmak sadece bizim önyargılarımız üzerinde açık seçik olarak düşünmemize değil, fakat inandığımız şeyleri tam anlamıyla açıklığa kavuşturmamıza da yardım eder. Bu da, zaman geçtikçe, geniş kapsamlı bir konular silsilesi hakkında tutarlı bir biçimde tartışma yeteneği kazandırır.

Çok uzun zaman önce Aristoteles, insanların felsefe yapmak zorunda olduğunu ileri sürmüştü. O, felsefenin insanların kaçınamayacağı bir etkinlik olduğuna inanıyordu. Günümüzde Amerikalı filozof Mortimer Adler, "felsefe herkesin işidir" diye ilan ettiğinde, Aristoteles'in bu yargısını tekrarlıyordu.

Herkes dünyayı belli bir bakış açısından görür; yaşam karşısında herkesin az ya da çok düzenli bir yönelimi vardır. Düşünen insanlar olarak, eylemlerimize belli inanç ya da ilkeler ışığında yön verir, tutumlarımıza bir şekil veririz. Bir şeyin doğru ya da gerçek olduğu iddiasını desteklemek için kanıtlar sunmaya başladığımızda, felsefe yapmaya da başlarız. Ahlaksal yargı nedeniyle büyük bir ızdırap çektiğimizde ve o yargıyı savunduğumuzda da felsefi bir işe girmişiz demektir. Bir siyasal tutumu diğerine karşı desteklemek için gerekçeler gösterdiğimiz zaman da felsefe yaparız.

Çocuklar da felsefi sorular sorarlar:

Yalan söylemek niçin yanlıştır?

İnsanlar ölünce nereye gideler?

Bir şeyin gerçekten doğru olduğunu ne zaman ve nasıl söyleyebilirsin?

Ne var ki, bir çoğumuz ömrümüzün bir noktasında bu derin sorulardan bazılarını bırakırız. Bunun nedeni, kısmen bu soruları çok fazla ezici bulmamız ya da kısmi veya dogmatik yanıtlarla çok kolayca rahatlamamızdır. Felsefe, daha büyük ve daha derin sorular karşısında çocukluk döneminde görülen merak ruhuna bizi yeniden döndürerek temel sorunlara ilgimizi yeniden uyandırır. Felsefe amaçlı, ciddi, özenli, dikkatli ve yöntemli biçimde düşünmek gibi güç ama başarmamız gereken bir iştir. O, daha tam insan olmaya bir çağrıdır. Sonuçta filozofların sorularının, çok gençken çoğumuzun sorduğu soruların daha kusursuz, daha karmaşık ve uzmanca biçimleri olduğu görünür genellikle.

Değerler zamandan zamana, mekandan mekana değişir mi?

Yaşamın bir anlamı var mıdır?

İnsanların hemcinslerine karşı sorumlulukları var mıdır?

Ben kimim ya da neyim?

Öyleyse felsefe sorularla başlar. Nitekim bazı filozoflar felsefenin en önemli işlevinin bir iddianın, görüşün vb. doğru olup olmadığını araştırmak, sonra da anlamlı soruları berrak bir biçimde ortaya koymak olduğunu savunurlar. Sokrates "sorgulanmamış yaşanmaya değmez" diye ısrar etmişti. Sokrates'in benimsediği felsefe anlayışına göre, felsefenin sorulara yanıt vermek gibi bir sorumluluğu yoktur. O daha çok yanıtları sorgulamakla sorumludur.

Felsefi düşünme, tartışma ve uygulamaların tüm çeşitlerinde gizli olarak bulunan önerme ve varsayımlara ışık tutmak amacındadır. Kavramlar ve onların ilişkide bulunduğu olgular mercek altına alınır. Felsefe, insan uygulamalarının tüm türlerinden bir çıkarım, analiz ve eleştirel tartışma ortaya koyma çalışmasıdır.

Felsefi Yöntem

Felsefi yöntem (ya da felsefi yöntembilim) nasıl felsefe yapılacağının incelenmesidir. Bir etkinliği yapmanın yöntemi, o etkinliği sistemli olarak yerine getirmektir. Yani felsefe yapmanın yöntemi, ya da felsefi yöntem, felsefi sorulara sistemli bir şekilde yanıt vermektir.

Filozoflar arasındaki yaygın bir görüşe göre felsefe, filozofların felsefi sorunlarla başa çıkmak için kullandıkları yöntemlerle farklılaşır.

Şüphesiz, filozofların felsefi soruları yanıtlamak için kullandıkları tek bir yöntem yoktur. Fakat felsefi yöntemler hakkında aşağıdaki gibi bazı makul genellemeler yapmak mümkündür.

Şüphe Oluşturun

Felsefe, hep söylenegeldiği gibi, merakla başlar. Felsefe çoğunlukla kabul edilmiş inançlar hakkındaki basit şüphelerle başlar. Bir filozof gibi düşünmek için ilk itici gücümüzü, tam olarak anlamadığımız ve doğruluğunu tam olarak kanıtlayamadığımız şeylerden, hatta dünya hakkındaki en temel inançlarımıza dair şüpheden alırız. Fakat felsefe kesinlikle orada bitmez. Aslında, kendi başına o şüphe felsefe yapma etkinliğinin çok azını oluşturur.

Soruları ve Sorunları Açık- Kesin Bir Biçimde Belirtin

Felsefi yöntemin son derece önemli olan diğer bir unsuru da şüphelerimizi cevaplanacak sorular ya da çözülecek sorunlar şeklinde açık ve kesin olarak ifade etmektir. Bu yüzden soru, filozofun cephaneliğinin ilk silahı, sayesinde iş göreceği ilk araçtır.

Felsefe yapmak, daha derin bir kavrayış için varsayımları sorgulamaktır. Felsefe yapmak, varılacak bir noktayla, bir sonuçla ilgili olduğu kadar süreçle, yolculukla da ilgili bir şeydir.

Soru ya da sorun ne kadar açık bir şekilde ifade edilirse, ciddi konuları ve bir şekilde çözüme ulaşmak yolunda her türlü gerçek ilerlemeyi destekleyen görüşü tanımlamak o kadar kolay olur.

Demek ki sadece, örneğin, "Gerçekten özgür irademiz var mı" diye merak etmek yeterli değil. Eğer birisi o sorunu, özgürlük ve belirlenimcilik sorununu, bu kadar basit bir şekilde ifade ederse, başka biri de "Evet, tabii ki," diye basitçe yanıtlayıp o soruyu öylece orada bırakabilir. O durumda kişi felsefe yapamaz. Ayrıca şüphenin kaynağının da tam olarak ve mümkün olduğunca açık bir şekilde ifade edilmesi gerekir. Öyleyse özgürlük ve belirlenimcilik konusunda aşağıdaki gibi bir şeyler söylenebilir:

Varsayalım ki evren belirlenimci nedensel yasalarla çalışıyor, yani, olan her şey için, o şeyin ve sadece o şeyin öyle olması için bazı yasalar var. Yani bütün olaylar önceden belirlenmiş. Varsayalım ki bu genel ilke aynı zamanda bizim seçimlerimize de uygulanıyor. Bizim seçimlerimiz de doğal dünyanın bir parçası ve biz seçimlerimiz için de, niçin o seçimleri yapıp diğerlerini yapmadığımızı açıklayan tam bir nedensel açıklama bulmayı umabiliriz. Bu tanıma göre demek ki bizim bütün seçimlerimiz belirlenmiş ve kaçınılmaz. Bununla birlikte, çoğumuzun seçtiğimiz şeylere ya da gönüllü olarak seçtiklerimize karşı güçlü bir ilgisi vardır. Seçtiğimizden başka türlü de seçebilirdik. Kısaca, özgür iradeye sahipmişiz gibi görünüyor. Fakat seçimlerimizin nedensel olarak belirlenmiş olmaları ve onları özgürce seçmemiz aynı zamanda nasıl mümkün olabilir ya da mümkün olabilir mi?

Bu temel özgür irade ve belirlenimcilik sorununu ifade etmenin bir yoludur. Bu, felsefi sorunun başlangıç düzeyinde ifade edilişinin bir örneğidir. Bu, çözülmesini istediğimiz gerçek bir sorunun nasıl bir şey olduğunu bize göstermek için muhtemelen yeterli. Bazı filozoflar ve sıradan insanlar sorunlarını bu ilk şekliyle açıkladıktan sonra doğruca içine dalıp sorunu çözmeye çalışmaya eğilimlidirler. Derhal konunun farklı yönleriyle ilgili lehte ve aleyhte iddialar ileri sürmeye başlarlar.

Nispeten az sayıda filozofta o kadar acele etmemek ve sorunun tam olarak ne olduğunu anlamaya çalışarak daha fazla zaman geçirmek isteyen hayranlık duyulacak bir eğilim var. Yine de , bu süreçten kaçınılmamalı ve kolayca geçiştirilmemelidir. Böyle bir filozofun mükemmel örneği, bu yüzyılın ilk yarısında yaşamış ve çalışmalar yapmış İngiliz filozof G.E. Moore'dur. "Varoluş bir yüklem midir?" şeklinde bir soruya maruz kaldığında Moore asla basitçe "evet" ya da "hayır" diye yanıtlamaz ve yanıtını savunmazdı. Aslında "Varoluş Bir Yüklem midir?" başlıklı makalesinde Moore şöyle başlar: "Bu sorunun anlamı konusunda hiç de net değilim. Bay Kneale varoluş bir yüklem değildir diyor ama "Varoluş bir yüklem değildir" sözleriyle neyi kastediyor?

Bizim özgürlük ve belirlenimcilik örneğimizi düşünün: problemin ifade edilişi nasıl açık hale getirilebilir? İfadeye göre, "olan her şey için, o şeyin ve sadece o şeyin öyle olması için, o şeyin zorunlu olarak olmasını sağlayan bazı yasalar var." Fakat "zorunlu" kelimesinin burdaki anlamı tam olarak hangisidir? Ya da başka bir yerde şöyle bir ifade okuyoruz: "Biz seçtiğimiz, kendi isteğimizle seçtiğimiz şeklinde çok açık bir izlenime sahibiz; seçtiğimizden başka türlü de seçebilirdik." Fakat bu "ebilirdik" ifadesinin gücü nedir? Durum şöyle görünüyor: bizim için bir anlamda seçtiğimizden başka türlüsünü seçmek de mümkün; fakat "mümkün" hangi anlamda mümkün?

Özgürlük ve belirlenimcilik sorununa, ya da herhangi bir felsefi soruna, dair bir soruşturma sadece problemin tam olarak ne olduğunun ve problemi açıkça ifade etmek için kullanılan terimlerin ne anlama geldiğinin anlaşılması konusunda bir fayda sağlayabilir.

Bir Çözüm Dile Getirin

Felsefi yöntemin diğer çok önemli bir parçası da felsefi bir sorunu çözmek için çaba oluşturan bir kuram meydana getirmek ya da bir tanım veya tahlil önermektir. Felsefi bir kuram çoğunlukla kabaca bir ya da iki cümleyle ifade edilebilir. Kuramı da içine alan bütün felsefi metin teoriyi başka türlü ifade etme, açıklama ve temellendirme şeklinde sunulur.

Bu noktada bir felsefi kuram örneği verelim. Bu kuram, "Hangi eylemler doğru?" ya da belki "Eylemlerin doğru olup olmadığını söylemek için hangi ilkeyi kullanabiliriz?" sorusunu yanıtlamayı amaçlıyor. Bir başka İngiliz filozof, John Stuart Mill, şöyle bir yanıt önermiş:

Ahlaki olmanın temelini yarar olarak kabul eden inanç ya da en büyük mutluluk ilkesi, mutluluğu artırdıkları oranda eylemlerin doğru, mutluluğun tersi bir şeye yol açtıkları oranda yanlış olduklarını farzeder.

Demek ki Mill'e göre eylemlerin doğruluğu ya da yanlışlığı sonuçlarına bağlı; eğer mutluluğa yol açıyorlarsa ahlaki olarak doğru, mutsuzluğa yol açıyorlarsa yanlıştır.

Bu görüşle hemfikir olup olmamanız bir tarafa, onun en azından soruyu cevapladığını görebilirsiniz. Bu görüş "Hangi eylemler doğrudur?" sorusunu yanıtlıyor. Yanıt filozoflardan beklediğimiz belki-aydınlatıcı türden bir yanıt.

Belki de biri çıkıp Mill'in "en büyük mutluluk ilkesini" doğru eylemin tanımı şeklinde yorumlayabilir. Başka bir deyişle, en büyük mutluluk ilkesinin, bir şeyin doğru olduğunu söylediğimizde bunun gerçekten istediğimiz şey olduğunu ya da belki istememiz gereken şeyin bu olduğunu söylediği pekala düşünülebilir. Filozoflara bazen bu şekilde tanımlar öneren kişiler gözü ile bakmak faydalıdır. Fakat bu tartışmalı bir durumdur. Yirminci yüzyılda bazı filozoflar felsefi terimlerin makul tanımlarını açık ve kesin bir şekilde ifade etmenin imkansız olduğu sonucuna varmışlardır. Yani biri çıkıp Mill'in bir kuramı olduğunu ya da bir doğru eylem tanımı olduğunu pek yadırganmayacak bir şekilde söyleyebilir.

Doğrusu filozoflar doğru eylem gibi şeyler konusunda hep büyük genellemeler yapmışlardır ve yapmaya devam etmektedirler: doğru eylemlerin ortak noktasının ne olduğunu ya da yalnızca doğru eylemleri niteleyen şeyin ne olduğunu söyleyerek yapmışlardır bunu. Fakat felsefi sorunlara bulunan çözümlerin hepsi de böyle tanımlar ve genellemelerden oluşmaz. Bazen gerekli olan şey sudan bir açıklama değil, örneğin birbirine zıt görünen iki farklı şeyin aynı zamanda ve sürekli olarak nasıl bir arada olabildiğini açıklamak türünden kesin bir açıklamadır. Buna felsefi açıklama deniyor.

Özgürlük ve belirlenimcilik sorununu tekrar ele alalım. İhtiyaç duyulan şey "özgür irade" ya da "belirlenmiş eylem"in özel bir tanımı değildir. Şüphesiz bu tanımlar soruna bir çözüm önermede katkı sağlar. Fakat çözümün kendisi aşağıdaki üç şeyden birinden oluşur. İlk olarak, nasıl bizim hem özgür iradeye sahip olup aynı zamanda da yapmayı seçtiğimiz eylemlerin belirlenmiş olabildiğinin açıklanması ya da başka türlü söylersek, özgürlük ve nedenselliğin nasıl uyumlu olduğunun açıklanması. Ya da ikinci olarak, özgür seçimlerin belirlenimci yasalara nasıl bir istisna oluşturulabildiğinin açıklanması. Ya da üçüncü olarak, niçin gerçekten özgür seçimlerimiz olmadığı halde varmış gibi görünmesinin açıklanması. Bu üç açıklamadan her biri özgürlük ve belirlenimcilik sorununun çözümünde hayati öneme sahiptir.

Başka bir örnekle de aynı şeyi gösterebiliriz. Felsefede "tümevarım sorunu" olarak adlandırılan çok zor bir sorun vardır. Tümevarım bir tür akıl yürütmedir: sebeplerden sonuçlara varma şeklidir. Bir örnek üstünde çalışmak için güneşin doğuşunu alalım. Güneşin doğuşunu her gün deneyimleriz. İnsanlığın hafızasında, güneşin doğmadığı bir gün bile bulunmamaktadır. Bu yüzden, yarın güneş doğacak deriz. Bu basit bir akıl yürütmedir ve bununla temel olarak aşağıdaki temellendirmeyi dile getiriyoruz: eğer bir şey defalarca ve kesin bir şekilde gözlemlenmişse, o, bir sonraki gözlemlenişinde de yine aynı şekilde olacaktır. Buna tümevarımlı akıl yürütme denir.

Tümevarımın temel sorunu şudur: o şeyi bir sonraki seferde gördüğümüzde farklı olmayacağını nereden biliyoruz? Yarın güneşin doğmayacağını nereden biliyoruz? Burada en bilinen ilk cevap şudur: güneş hep doğmuştur.fakat bu cevap başka bir soruyu davet ediyor: yarının ilk istisna olmayacağını nereden biliyorsunuz? Bir başka İngiliz filozof, Bertrand Russel, bütün hayatı boyunca her gün yemlenen bir tavuğun hikayesini anlatır. Çiftçi her gün kümese gelir ve tavuğa yem saçar. Böylece tavuk haklı olarak çiftçinin ertesi gün gelip kendisini yemleyeceğine inanır. Fakat bunun yerine çiftçi ertesi gün kümese gider ve akşam yemeği için tavuğun kafasını koparır. Russell burdan şöyle bir sonuç çıkarır: "Doğanın düzenliliği konusunda daha gelişmiş düşünceler tavuğa yararlı olabilirdi."

Tümevarım sorunu, geleceğin geçmişe benzeyeceğini nasıl bilebileceğimize karar vermektir. Bunun belki de çok karmaşık türden bir açıklamayı gerektirdiğine dikkat edin. Öyle görünüyor ki sadece bir tanım işimizi görmeyecek. Her ne kadar bir tümevarım tanımı açıklamada çok önemli olsa da, tanım, sorunu çözmek için ihtiyaç duyduğumuz tek şey değil.

Çözümü Temellendirin

Felsefi temellendirme ya da tartışmalar felsefi yöntemin diğer önemli parçalarıdır. Özellikle Batı felsefe geleneğinde pek çok tartışması olmayan bir filozof bulmak çok zordur. Felsefi bir tartışma, söylenen ya da ima edilen, ifadelerden birinin (sonuç) diğerlerini (dayanak noktaları) takip ettiği bir ifadeler bütünüdür.

Tartışmaların bir yığın sebepten oluştuğu düşünülür-çoğunlukla bir sebepler listesinden değil, ama o iddianın nedeni olan mantıksal olarak birbiriyle ilişkili ifadelerden oluştuğu düşünülür. Sebepler dayanak noktalarıdır, onların desteklediği iddia ise sonuç; tartışma bunların toplamından oluşur.

Filozoflar fikirlerini destekleyici nedenler göstermekte çok iyidirler, ya da en azından öyle olmalıdırlar. Onlar çeşitli iddiaları için sürekli olarak destekleyici nedenler talep eder ya da bunları sunarlar. Bunun sebebi şudur: sadece iyi bir temellendirme-bir şeye inanmanın açık, düzenlenmiş ve geçerli sebepleri- bizim felsefeyle uğraşmamıza neden olan ilk baştaki şüphelerimizi de nihai olarak giderir. Eğer biri herhangi iyi bir temellendirme olmaksızın, destekleyici iyi nedenler olmaksızın da tatmin olmaya hazırsa-buna değecek şey ne olursa olsun- o kişi Batı felsefesi geleneğinden yoksun demektir. Kişinin sorgulayıcı bir doğası olabilir ve bu şüpheler onun felsefe yapmasına yol açabilir fakat o gerçekten Batı felsefesinin özünü niteleyen temellendirme-yapma alışkanlığına sahip değildir.

Şimdi bir temellendirme örneği verelim. Diyelim ki Rita'nın dini konularda bazı şüpheleri var ve "Tanrı gerçekten var mı?" sorusunu soruyor. Rita'nın bu soruya cevabının "evet" olduğunu varsayalım. Rita cevabını nasıl temellendirebilir? İşte size tasarımdan gelen kanıt olarak adlandırılan çok yaygın ve popüler bir kanıt:

Evren tepelerden okyanuslara, evlerden onların üstündeki büyük uçaklara, yıldızlar ve gezegenlerden şehirlere, karayollarına kadar canlı ve cansız çok çeşitli unsurdan oluşmaktadır. Bütün bu muazzam çeşitlilik, bilim insanlarının çok iyi bildiği gibi, biz insanların şimdiye kadar icat ettiği her şeyden çok daha karmaşık ve iyi planlanmış, adeta çok gelişmiş bir makine gibi, muhteşem bir düzen ve uyum içinde işlemektedir. Tıpkı bir makine gibi, bu düzen ve uyum da kendi başına ortaya çıkmış olamaz; tıpkı bir makine gibi, o da tasarlanmış olmalı. Dahası, evren bu derece karmaşık ve iyi planlanmış olduğu için bu tasarımcı inanılmaz derecede zeki olmalı; ve her şey (genel olarak konuştuğumuzda) insanın yaşayabilmesi için çok iyi yapıldığı için bu tasarımcı çok hayırsever olmalı. Ve şüphesiz, tüm evrenin yaratıcısı ve planlayıcısı olarak bu tasarımcı son derece güçlü olmalı. Yani evren, inanılmaz zeki, çok hayırsever ve son derece güçlü bir tasarımcıya sahip olmalı. Bizim Tanrı dediğimiz işte bu tasarımdır. Bu yüzden, Tanrı vardır.

Bu "tasarımdan doğan kanıt" ya da "ereklilik kanıtı" diye bilinir ve din felsefesinin çalıştığı bir konudur. Çeşitli dinlerde Tanrı diye adlandırılan bir çeşit bağımsız varlık olduğuna bizi inandırmak için birbiriyle bağlantılı bir dizi sebep ileri sürer. Bu türlü bir temellendirme, tam da filozofların birbirlerinden istedikleri tarzda bir temellendirmedir. Bizim ilgimizi hak etmek için bir temellendirmenin mükemmel olması gerekmiyor. Bazı sorunları olabilir. Aslında, bu çok kötü bir temellendirme de olabilir. Fakat görünürde o temellendirmede açıkça görünen hayli ikna edici bir şeyler olmalıdır. Bu bize kendisinden öğreneceğimiz ve hakkında tahliller yapabileceğimiz bir şeyler verir. Bu yüzden filozoflar birbirlerinin temellendirmeleri hakkında oldukça çok konuşurlar.

Felsefi Eleştiri

Felsefi yöntemin diğer bir unsuru da, hemen her filozofun çalışmalarında yaygın olan, felsefi eleştiridir. Toplumsal bir çabayı felsefileştiren budur ve bu faydalı bir biçimde böyledir.

Sorunlara çözüm olarak tanımlar ve açıklamalar ileri süreriz; bu çözümler için temellendirmeler yaparız; ve sonra başkaları çıkagelir ve o çözümleri tahrip eder, bizi tekrar şüpheye düşürür, ve bizi daha iyi çözümler bulmaya zorlar. Bu değiş tokuşa ve fikirlerin sonuç verici bir biçimde yeniden gözden geçirilmesine diyalektik denir. Basitçe diyalektik, (bu tarih yüklü kelimenin anlamlarından sadece biri olarak) her zaman her konuda aynı fikirde buluşamayan insanların aralarındaki felsefi sohbettir.

Kişi bu tarz sıkı bir eleştiriyi kendi başına da yapabilir. Kişi, eğer özellikle kendi kendini çok eleştiren türden biriyse, fikirlerinde neyin doğru neyin yanlış olduğunu söylemek için kesinlikle başkalarına gereksinim duymaz. Fakat özellikle eleştiriler yapan biriyle önemli konuları tartışıyorsanız başkaları çok işinize yarayabilir. Biliyoruz ki kişinin kendi başına ortaya çıkaramadığı eleştirileri başka insanlar her zaman düşünebilirler.

Bu düşünce, herhangi bir konuda diyalektikle fazlaca haşır neşir olmuş birine doğru görünecektir. Fakat bu belki de felsefe çalışmaya yeni başlayan genç insanlar için işin huzur bozucu parçasıdır. Felsefe, evrenin genel görünümlerini çalışan doğa bilimleri ve matematik gibi çalışma konularından oldukça farlıdır ya da farklı olabiliyor; bu alanlarda uzmanlar çoğu temel konuda uzlaşabiliyorlar. Fakat evrenin en temel yönleriyle ilgilenen felsefede uzmanların hepsi de farklı fikirlerdedir.

Özet

Filozofların takip ettikleri metotların bazı ortak özellikleri aşağıdaki noktalardan oluşur:

Şüphe. İnsanların anlam konusundaki ya da bazı yaygın, günlük inançlarını temellendirme konusundaki şüphelerine dikkat edin.

Bir Problemi Açıklıkla İfade Edin. Felsefi bir soru ya da sorundaki şüpheleri açık bir şekilde ifade edin. Sorunu çok açık ve dikkatli bir şekilde açıklayın.

Bir Çözüm Önerin. Meseleye bir çözüm önerin: ya felsefi tahlil gibi bir şey ya da felsefi bir açıklama.

Temellendirme. Çözümü destekleyen bir ya da birkaç temellendirme sunun.

Diyalektik. Çözümü ve temellendirmeleri eleştirmeleri için diğer filozoflara sunun ve onların da kendi yargılarını oluşturmalarına yardım edin.

Kaynaklar

Felsefeye Giriş/Nigel Warburton/Paradigma Yay.

Felsefeye Çağrı/Stanley M.Honer-Thomas C.Hunt-Dennis L.Okholm/İmge Yay.

www.orientalia.org/wisdom/philosophy

Share